İnceleme: Fractal Universe – “The Impassable Horizon”
29 Haziran 2021İnceleme: “VOLA – Witness”
20 Temmuz 2021Bu yazıda biraz eskilerden konuşmaya geldim. Benim için çok değerli olan bir albümden bahsedeceğim. Umarım zevkle okur ve geçmişteki seslere kulak verirsiniz.
Tears 1989 yılında İstanbul’da kurulan yerli bir heavy metal grubu. O zamanki kadrosu gitarda Özgür Öztürk, vokalde Sinan Çilesiz, bas gitarda Cenap Üstel ve davulda Ergün Arpacı’dan oluşuyordu. İlk albümleri olan “Winds of Dreamland” ise 1994 yılında Hades Records etiketi basıldı. Ayrıca “Winds of Dreamland”, bundan 27 sene önce şehit düşen Pentagram gitaristi Ümit Yılbar’a ithaf edildi. Şimdi ise 1994 yılında yayınlanan “Winds of Dreamland” tekrar masterlanarak dijital platformlara sunuldu. Sanırım çok uzun zamandır beklediğim bir gelişmeydi bu. Bir sonraki isteğim de canlı canlı dinleyebilmek olacak tabii ki.
Bu albümden sonra müziğe uzun bir süre ara veren Tears, yani yapı taşı Özgür Öztürk, “Winds of Dreamland”den tam 26 sene sonra yeni bir kadro ile yeni bir albüm çıkardı. Özgür Öztürk’ün hayatında geçirdiği 50 yılı tasvir eden “Flowing Portraits of 50 Years” da 2020 yılını benim için güzelleştiren üretimlerden biri oldu. Yeni kadro ile bestelenen yeni şarkıların yanında, “Winds of Dreamland” albümüne adını veren şarkı da tekrar kaydedilerek yeni albümün sonuna eklendi. Dr. Skull, Metalium gibi grupların geri dönüşü kadar ses getirmese de çok değerli bir comeback olduğunu düşünüyorum.
Tears’ı benim için önemli hale getiren en büyük etken Özgür Öztürk’ün gitaristliği ve beste konusundaki başarısı olmuştur sanırım. Daha pek metal grubu bilmezken Tears’a rastlayıp gitar sololarına vurulmuştum. Tabii grubun eksileri de var ama döneminden ötürü de tolere edilebilir görüyorum bunları. Örneğin, Sinan Çilesiz yabancı dilde söylenecek bir albümün vokalistliğini üstlenmemeliydi bence. Tears’ın en büyük kaybı da buradan olmuştur diye düşünüyorum. Ses kullanımına söyleyecek bir şeyim yok fakat telaffuz baştan sona sıkıntılı. Düpedüz Türk İngilizce’sidir bu..
Albüme gelecek olursak, “Winds of Dreamland” ve “We Are All Alone” albümün temelini oluşturuyor. Albüm bu iki şarkı çevresinde kurulmuş ve sonraki şarkılar üzerine eklenmiş aslında. Yerli metal sahnesinde başa sarmaktan bıkmadığım şarkıların başında geliyor “We Are All Alone”. Bir klasik heavy metal albümünün parçası olsa bile, 1994 Türkiye’si için çok ilerici bir şarkı olduğunu söylemeliyim. Riffleri, geçişleri ve gitar solosuyla heavy metalin tekdüzeliğini aşmış olduğu kesin.
Albümün akıllara kazınan şarkılarından bir diğeri ise “First Light of the Morning” olmalı mutlaka. Öyle bir şarkı ki bu, bu kadar kötü telaffuza rağmen sizi kendine bağlıyor. Her ‘first light of morning’ dendiğinde cümlenin gerisini siz getirmek istiyorsunuz. Gitarlara denecek hiçbir şey yok, Özgür abi yine döktürmüş her şarkıda olduğu gibi. Şarkının tek ve en kötü yanı sondaki şiirimsi bölüm. Ama kötü de demek istemiyorum, bir yerden sonra bağımlılık yapıyor çünkü. “IT’S NOT OVER BABE, NEVER, NEVER” cümlesini duyduğunuzda sizin de yüzünüzde acı dolu bir gülümseme oluşmazsa bir sıkıntı vardır, açın tekrar dinleyin öyle bir durumda.
“Feel the Fire” ile heavy metal ruhunu damarlarımıza aldıktan hemen sonra hüzünlü bir an geliyor. Ümit Yılbar’ın anısına yazılan “Rest in Peace (for Ümit Yılbar)” adlı parça insanı biraz sakinleştiriyor. Hepiniz yaşıyorsunuzdur bunu herhalde, bir şarkının birinin anısına yazıldığını bildikten sonra o şarkı her zaman üzücü olur. Özellikle şarkının sonuna eklenen efekt bana tokat gibi çarptı.
“Cries of the Memories” ise albümün geri kalanına benzer şekilde fazlasıyla melodik bir parça. Özellikle Dr. Skull’ı canlı izlerken yaşadığım hisleri hatırlatıyor bana. Bu şarkıyı da canlı dinlemek ve eşlik etmek çok keyifli olurdu eminim. Bazı rifflerde Black Sabbath etkileşimi hissedilirken bazıları da tersine çok enerjik.
“Winds of Dreamland”a istemsizce duygusal yaklaşıyor olabilirim fakat enstrümantal olarak döneminin çok üstünde bir albüm olduğu düşüncemin arkasındayım. Özgür Öztürk yarattığı karakteristik gitar tonu ile Tears’ı bu günlere güzel taşıdı. 2020 çıkışlı “Flowing Portraits of 50 Years” albümünde de tüm kadronun değişimine rağmen grubun eski sound’unu korumayı başardı. Her zaman başarısını takdir ettiğim bir müzisyen olacak. Umarım ki çok daha iyi ve içine sinen albümler üreterek kitlesini heyecanlandırmaya devam eder. Dinlemek isteyenleriniz için albümdeki favorim “We Are All Alone”. Ayırca yeni albüme de göz atmanızı öneriyorum. Özgür Abi’nin cümleleri ile yazıyı bitiriyorum. İyi dinlemeler!
“Müzik müziktir. Sanatçı bir şey üretiyor ve sergiliyor. Köklü grup ya da yeni grup fark etmez, iyi müzik bir şekilde yolunu bulup gidiyor.”
Asuna Pehlivan