Eurovision 2023 Rock ve Metal Müzik Anlamında Neler Vadediyor?
31 Mart 2023İnceleme: “Metallica – 72 Seasons”
14 Nisan 2023Herkese selam!
Uzun bir aradan sonra yine progresif olarak tabir edilen birtakım ses birleşimlerini size sunmaya hazırım. Bugünkü menümüzde Fransız menşeili progresif rock-caz füzyon grubu olan Esthesis var. Esthesis’in ilk albümü “The Awakening” 2020 yılında piyasaya sürüldü. 2022 yılında ise ikinci stüdyo albümü olan “Watching Worlds Collide” yayınlandı. Grubun akıl adamı ve multi-enstrümantalist Aurélien Goude ve büyük ekibinin ürettiği yeni albümleri sayesinde Esthesis, progresif rock sahnesinde (ki bence bu kısım hala underground sayılabilir) ismi gün geçtikçe bilinen bir grup haline geldi. Fransız gruplara da ayrı bir ilgim olduğunu fark ettim bu grup ile birlikte. Daha önce yine Fransız olan Altesia için de bir kritik yazmıştım. Bu ülke beni bir yerden yakalamayı başarıyor.
“Watching Worlds Collide” içinde birçok farklı enstrüman ve birçok farklı duygu barındıran bir albüm. Albüm bana başlangıcından sonuna sanki bir psikolojik rahatsızlığı, hatta bir akıl hastanesini anlatıyormuş gibi hissettiriyor. Türe gelirsek, caz etkileşimi oldukça fazla ancak elektronik, rock, metal, ambient gibi türleri gövdesinde toplayabiliyor. İlk izlenimde Porcupine Tree ve Pineapple Thief etkileri rahatça görülüyor. Bazı parçalardaki trafik ve clean vokalin kullanım şekli bu etkiyi destekliyor. Ama sadece bu iki grup ile sınırlandırarak Esthesis’i bir kalıba sokmak istemem. Ben albümün yenilikçi olduğunu düşünüyorum. Ki kredi vereceğimiz listeye baktığımızda oldukça kalabalık olduğunu görebiliyoruz. İşinin ehli olan 10 kişilik bir ekibin bundan aşağı bir üretimde bulunması beni gerçekten üzerdi.
6 dakikalık bir açılış parçası olan “Amber” ilk saniyelerinde beni bu akıl hastanesi filminin içine sokmayı başardı. Oldukça derin bir ambiyansa sahip olan parça, klavye, bas gitar ve saksafonun uyumu ile durgun ve karanlık bir his yakalıyor. Vokaller girdiğinde ve parça ilerlediğinde ise biraz daha pozitif bir alana doğru sürükleniyoruz ve parçanın enerjisi yükseliyor. Ama Aurélien yine de bizi bu karanlıktan asla mahrum etmiyor. Her fırsatta oraya geri dönmeyi başarıyor.
Benim favori parçalarımdan biri olan “Place Your Bets” ile devam ederken albümün ruhu biraz daha değişiyor. Daha dolu bir trafiğe sahip olan “Place Your Bets”in rock ve funk sound’unun da ön plana alındığı parçalardan birisi olduğunu söyleyebilirim. Aynı zamanda bas gitarın parça boyunca yürüyüşleri bizi anda tutma görevini tamamlıyor. Aurélien ve Mathilde’nin vokallerdeki uyumu ise bize aklımızda kalacak birkaç melodi bırakıyor. Parçanın sonlarına yaklaşırken ise önce caz-funkvari bir saksafon solosu, ardından ise 70’ler progresif rock’undan alışık olduğumuz sound’da bir klavye solosu ile karşılaşıyoruz. Fikrimce vokal melodileri, uzun enstrüman soloları ve akıl hastanesi filmini hatırlatan cümleleriyle ile birlikte “Place Your Bets” albümün başarılı parçalarından biri sayılmayı hak ediyor.
Hemen ardından gelen “Skimming Stones”, bu akıl hastanesi alegorisinde ‘hastanın geçmiş en hüzünlü ve en büyük travması’nı anlatan parçaymış gibi düşünebilirsiniz. Marakas ve piyanonun sakin ve seyrek başlangıcı ile Aurélien’in zarif vokalleri devreye giriyor. Arkaplanda çalan ıslık sesi ve kalp atışını andıran vuruşlar bizi geçmiş bir anıya götürüyor. Siz ne hayal ederseniz oraya gidersiniz tabii. Şarkının ikinci yarısında ise Mathieu ve kemanı sahnede beliriyor. İlk saniyesinden son saniyesine fazlasıyla duygusal bir parça olan “Skimming Stones”, keman ile daha vurucu bir hal alıyor ve ardından süzülerek bitiyor.
“Wandering Cloud”a geldiğimizde ise bölüm bölüm bakıldığında hoşuma giden çok yer var ama genel hatlarıyla gitar tonundan biraz rahatsız oldum. Genel itibariyle parçada dikkat çekici olan birkaç detay var. Örneğin, Aurélien’in bu parçada kullandığı ses kodlayıcılar bizi biraz Cynic’e götürüyor. Cynic de kendi döneminde metal müzik ile caz’ı harmanlayarak benzer mentalitede bir müzik ortaya koymuştu. Cynic olmanın en belirgin özelliği de Paul Masvidal’in ses kodlayıcılarıydı. Bu yüzden bulunduğumuz noktada Masvidal’i hatırlamamak eksiklik olurdu. Aynı zamanda “Wandering Cloud” yine bas gitar yönünden dolu bir parça, bas ile birlikte duyulan banjo ise bir diğer sürpriz. Birçok kültürün bir arada toplandığı bir konsept olarak “Wandering Cloud” dinleyicinin dikkatini çeken parçalardan biri.
“Vertigo” ise siyah beyaz bir dedektif filminde gibi hissettiren, temposu ve enerjisi diğerlerine göre daha yüksek olan enstrümantal bir parça. Pilli Bebek- Sabbah’ı anımsattı bana. Tabii ki öyle muhteşem bir benzerlik yok ama kurduğu iletişim benziyor. İkisi de bir tür “kovalamaca müziği” gibi. Şarkının ikinci yarısını büyük ölçüde kaplayan bir gitar solosu mevcut. O kısımda daha iyi bir şeyler bekleyebilirdik diye düşünüyorum. Daha iyi kurgulanmış bir solo ile parça çok daha başarılı yükselebilirdi.
Kapanışa biraz daha yaklaşırken albümün en uzun parçası olan “57th Street” çalmaya başlıyor. 12 dakika süren “57th Street” de bende çok farklı duygular uyandırdı. Şarkı isminde olduğu gibi, bir sokak gürültüsü ile başlayan parça ile bir süre uzak kaldığım o akıl hastanesine geri döndüm. 12 dakika olması beni biraz geri çekse de, bu hissiyat daha kısada verilebilir miydi ondan emin değilim. 12 dakikanın tümü aynı şekilde ilerlemiyor, ancak en kısa tabiri ile modern rock vokalli bir dark caz parçası gibi olmuş. 6 dakikayı ardında bıraktıktan sonra yine bir “kovalamaca müziği”ne bağlıyor. Bu kısımdaysa Mathilde’nin back vokalleri çok naif duyuluyor. Kesinlikle Aurélien güzel bir uyum yakalamışlar.
Davulun daha çok ziller ile ilerlediği, saksafonun ise kendini en çok gösterdiği parça olan “Through My Lens” ile albüm kapanıyor. Yine beni tek rahatsız eden şey gitarın tonu oldu. Tüm bu doluluğun arasında o gitar tonu öyle bir çiğ kalmış ki, Baptiste Desmares’in bu gitar solosu için yapılan hazırlık çok uzun sürmesine rağmen tatmin edici olmuyor. Bence bu sebeplerden dolayı “Through My Lens” albümün en başarılı parçalarından biri değil.
“Watching Worlds Collide” caz/dark caz ve progresif ögelerin birleşimiyle oluşturduğu bu füzyonda bize siyah-beyaz, akıl hastaneli, dedektifli bir film izletmeyi başardı. Albüm boyunca da gitar dışındaki enstrümanların ve trafiğin beni tatmin ettiğini söyleyebilirim. “Place Your Bets” ve “57th Street” naçizane önerimdir. Keyifli dinlemeler!
Esthesis:
Arnaud Nicolau: Davul
Aurélien Goude: Vokaller / Klavyeler
Baptiste Desmares: Gitarlar
Marc Anguill: Bas
Axel Foucan: Misafir / Trombon
Maceo Le Fournis: Misafir / Tenor Saksafon
Mathieu Vilbert: Misafir / Keman
Mathilde Collet: Misafir / Vokaller ve Back Vokaller
Vincent Blanot: Misafir / Banjo, Perküsyon
Yannis Beugré: Misafir / Trompet
NOT: Şunu da söylemek isterim ki, Esthesis ile bu albümün yayın sürecinden sonra bir tanışıklığım oldu. Diğer ülkelerin yerel gruplarında bu kadar samimiyet kurmayı başaramamıştım. Ancak hem Altesia hem de Esthesis beni Fransa’nın müzik sahnesine çok yakınlaştırdı. Bu yazı çok daha önce yayınlanacaktı ancak yaşadığımız deprem felaketi ve sonrasında yazıyı yayına alamadım. Bu süreçte grup sosyal medya hesabından Türkiye’de değer verdikleri biri olduğunu belirterek ve beni etiketleyerek deprem için bir paylaşım yaptı ve bazı bağış linkleri paylaştı. Müziğin nasıl birleştirici bir güç olduğunu o gün tekrar anlamış oldum.
Esthesis’e teşekkürler!