Seviyorsak Bir Sebebi Var: “Hellfest 2023”
8 Temmuz 2023Albüm Kapakları Bize Neler Anlatıyor?
27 Temmuz 2023Bu haber gerçeklikten ne kadar uzak olsa da engelleyemediğimiz bir heyecan ve heves, akla hemen “acaba yayınlanmamış parçaları mı vardı, gerçekten duymadığımız bir şeyler duyabilecek miyiz” sorularını getiriyor.
Hepimiz sevdiğimiz grupların yeni albümlerini heyecan içinde beklemiş, belki de yeni tarzları, soloları, albüm konusu, hatta albümdeki parça sayısı hakkında bile hayaller kurmuşuzdur. 80’li ve 90’lı yıllar müzikal açıdan her ne kadar üretken ve renkli zamanlar olsa da bu yılların gençleri olarak bizler bırakın bir albümü çıkar çıkmaz dinlemeyi, yabancı müzik dergilerini bile birkaç ay geriden takip eder, ülkemizde çıkan dergilerdeki, en fazla 1-2 sayfalık metal haberlerine muhtaç kalırdık. Bir avuç metalsever olarak kaset, cd, dergi neyimiz varsa paylaşırdık. Kaset, cd kopyalama ile müzikal zevkimizi ve rockçı duruşumuzu oturtmaya çalıştığımız o zamanlarda, albümün orijinaline sahip olabildiysem, paketini açarken bile ritüellerimin olduğunu hatırlıyorum. Albüm çalmaya başladıktan sonrası ise ayrı bir dünya…
Dinlediğimizden fazlasını konuşurduk daima, albüm hakkında hepimizin söyleyecek bir şeyi olurdu ve ortak konu rock olunca, sadece şarkıları konuşmak hiçbir zaman yetmezdi. Sonrasında gelen konser haberleri, “o parçayı kesinlikle çalmıyorlarmış abi”, “diğer parçada 8 dakika gitar solosu varmış”, “konser öncesi kavga çıkarmış tutuklanmış”, “konserden sonra hayranları ile dolu bir bara yalnız başına gidip sabaha kadar içmiş” ve benzeri efsaneler heyecanımıza heyecan katar, aldığımız zevki katlayarak artırırdı.
Rock, bir müzikten öte sanatçısıyla, hikayesiyle, duruşuyla, konserleri ve paylaşılabilir olması ile zaman içinde kişinin tavrı haline gelir. Damarında akan kan gibidir bir sonraki albümü beklemek, konsere hazırlanmak, albümü dinlemek, sonra tekrar dinlemek, arkadaşla dinlemek, tek başına dinlemek, barda dinlemek, çok iyi cover’layan gruptan dinlemek, “bunlar da çalmasın abi” diyerek dinlemek. Rock müziğin her anını, notasını iliklerinde hissetmek…
Müzik, anlatılan hikayenin sadece ufak bir kısmıdır aslında ama müziğe ulaşamadan bütüne yaklaşmak da mümkün değildir. Müziğe ulaşmak, dinlemek, dinlediğini paylaşmak, paylaşılanı dinlemek, bol bol okuyup sonrasında da konserlerle ruhu yakalamaktır basitçe bütün olay. Plaklar, plak çantaları, kasetler, kasete albüm çekme, çektirme, cd’ ler, korsan cd’ler, kopya cd’ler, mp3, online paylaşım siteleri derken varılan nokta stream platformları… Gelişen teknoloji ile müzik dinlemek ve müziğe ulaşmak kolaylaştı belki ama, aynı müzik zevkine, tarza sahip olan milyonlarca kişiye sosyal ağlar üzerinden ulaşılması, hatta online canlı konserlerin başlaması, metalci bir avuç gencin pabucunun çoktan dama atılmasına neden olmuş olabilir mi? Soğuk bira ve ter kokan konserlerin yerini online yayınlara, albüm öneren, şarkı tavsiye eden arkadaşların ise yerini yapay zekaya bırakmaya başlaması rock’ın ruhuna aykırı gözükebileceği gibi bir evrim olarak da değerlendirilebilir. Müziğe ulaşamamak ile ulaşmak istemediğine bile ulaşmak arasındaki kısa zaman içinde gelişen dev uçurum, ünlü grupların hızla tüketilen albümleri, adını bile duyamayacağımız yerel grupların albümlerini, şarkılarını duyurabilme şansı elde etmesi, insanların müzik tarzlarına göre yönlendirilebilir hale gelmesi… Teknolojinin bizi ve müziği getirdiği bu nokta, kolay ulaşılabilir müziğin rock’taki tavrı, duruşu yok etmesi ile sonuçlanacak bir gelişme midir? Stream platformları ve yapay zekâ rock’n roll’u öldürebilir mi? Dinlediğin birkaç parçadan sana limitsiz öneriler ve listeler sunabilen bu platformlar, bir yandan kaliteli müzik sunmayı amaçlarken bir yandan yapay zekayı daha aktif kullanarak çalıştırdığı insan sayısını azaltmakla övünmeye başlamıştır. Rock müziğin özü sanal dünya ile yara alırken, bu teknoloji; sözlerden müziğe, müzikten kliplere hayatımızda olmaya başlamıştır. Ve bu yapay evrim, Glastonbury Festivali’nde McCartney’nin “I’ve Got a Feeling” şarkısını seslendirirken 1980’de öldürülen Lennon’la sanal olarak “düet” yapması ile ruhumuzu yaralayacak en büyük kozunu kullanmıştır. Queen, 2022’de Face it Alone teklisini çıkartarak Freddie Mercury’nin 1991 yılında ölümünden önce tamamlayamadığı parçasını yapay zekâ desteği ile tamamlamış ve bunu teknolojik bir başarı olarak sunmuştur. Peki teknolojinin başardığı, tamamlanmamış bir ürünü finansal olarak satılabilir hale getirmek mi, yoksa bu, rock müzik adına yapılmış bir devrim mi? Freddie olmadan, onun sesinden dinleyebileceğimiz yeni bir Queen albümü bizi sevindirmeli mi? Tatmin etmeli mi?
“Metallica’nın son albümü bence yapay zekâ ile yapılmış” demişti albümü beğenmeyen bir dostum…Garaj ruhundan uzak, milyon dolarlık stüdyolarda elde edilen sesin her zaman ruhu yansıtmaya yetmediğiydi belki de anlatmak istediği. O muhteşem konserde Petrucci gerçekten çalıyor muydu? Disturbed, Gojira… Yarın belki yeni The Doors ya da The Beatles albümü ile uyanacağız. Cobain, Bennington ölmeden önce en son ne düşündüler? Rock’n roll öldü mü?