İnceleme: “Dool – Summerland”
5 Nisan 2021Röportaj: Murat İlkan (PENTAGRAM)
10 Nisan 2021Amerikan progresif death metal grubu Black Crown Initiate, 2020 yılında yayımladığı Violent Portraits of Doomed Escape albümü ile dinleyicilerini heyecanlandırdı. Surge Türkiye olarak, progresif ve teknik death metal türünde ismi gittikçe yükselen Black Crown Initiate hakkında grubun vokalisti James Dorton ile bir röportaj gerçekleştirdik. James Dorton’ın görüşlerini ve Black Crown Initiate’in yükselişini keşfetmek için bu özel röportajı keyifle okumanızı dileriz.
Öncelikle tüm gruplar için kaçınılmaz bir soruyla başlıyorum. Nasıl bir araya geldiğinizden ve grubun nasıl kurulduğundan kısaca bahsedebilir misiniz?
Elbette! Hepimiz ABD’nin Pennsylvania / Delaware bölgesinde farklı yerel gruplarda çalıyorduk ve sonunda Nightfire adlı bir grupta değişik zamanlarda bir araya geldik. BCI, o gruptan yaratıcı bir şekilde farklı bir yöne gitme isteğiyle oluştu.
Siz ve grup arkadaşlarınız için Covid19 süreci nasıldı? Karantina müziğiniz için faydalı oldu mu?
Salgının kendi başına ya da herhangi bir müzisyen için yararlı olduğunu söylemek zor. Sanırım birçoğunun hissettiği tükenmişlik ve cesaretin bir kısmını biz de hissettik ve bu kesinlikle ilerlememizi yavaşlattı. Bununla birlikte, böyle zamanlarda pek çok ders çıkarılabilir ve bu size, ne olursa olsun, kimlerin bu işi sürdürmeye istekli olduğunu gösterir. Zor zamanlarda fırsat aramak çok önemlidir. Fırsat arayan kişiler de kendilerini garantiye alırlar.
2020 yılında yayımlanan albümünüz “Violent Portraits of Doomed Escape” covid sürecine denk geldi. Muhtemelen albümün yapımına başladığınızda bunun olacağını hayal etmiyordunuz. Her şey yolunda gitseydi albüm çıktıktan sonra neler yapmayı hedefliyordunuz?
Oh evet. Tur yapmak istiyorduk ama yapamadık. VPODE’yi çok seviyoruz. O kayda çok fazla sevgi kattık ama tanıtımını yapma şansımız olmadı.. Bu durum bizim için kesinlikle büyük bir darbe oldu.
Karantina öncesi ve sonrası albüm sürecinden bahseder misiniz?
VPODE’dan önce, hala bir grup olup olmayacağımızdan emin değildik. 2016’da grup neredeyse dağılıyordu. Ancak birkaç yıl sonra, yeniden yazmaya başlama eğilimini hissettik ve ortaya ne çıkacağını bilmeden tekrar başladık. Böylece, başlangıçta yaptığımız gibi her şeyi bir çizgiye oturttuk. Şimdiyse, daha fazla yazmaktan ve sonraki turlara hazırlanmaktan başka yapacak bir şeyimiz yok.
Peki “Violent Portraits of Doomed Escape” albümünden favori şarkınız nedir? Neden?
Invitation, Son of War ve Sun of War, çünkü beni duygusal açıdan en çok etkileyen bu şarkılar.
Tüm yayımlarınızı göz önünde bulundurursak, kayıt ve yaratıcılık açısından sizin için en zor olan hangisiydi?
Wreckage of Stars. Bu albümü yapmak için çok sınırlı bir zamanımız vardı. Gerçekten de her şeyi çok hızlı bir şekilde bir araya getirdik.
Bildiğim kadarıyla siz ve grup arkadaşlarınız aynı zamanda başka grupların da üyesisiniz. Hepsine birden nasıl yetişiyorsunuz?
Bu projelerin çoğu BCI’in yavaşladığı yıllarda ortaya çıktı, bu nedenle programda doldurulacak daha fazla zaman vardı. Dünya normalleşmeye başladıkça programlarımız daha sıkı olacak; ama her şey kendi kendine düzelecektir. DiAmorte adında çok iddialı bir orkestral metal grubu ve Replacire adında bir Dillinger-esque metal grubundayım. Andy de, oda müziği metal grubu gibi niteleyebileceğim bir grup olan Antiqva’da çalıyor. Bu grupların her biri için yeni şeyler geliyor, bu yüzden kesinlikle kulağınız tetikte olsun!
Bu sektöre girmeye nasıl ve ne zaman karar verdiniz? En büyük ilham kaynağınız neydi?
İlk grubum Scarred Horizon’du. Gruba 2001 yılında Harrah, Oklahoma adlı kırsal bir kasabada liseye giderken katılmıştım. Bu tecrübem, bugüne kadarki en iyi arkadaşlarımdan biri olan Keeno Laws-Rodriguez ile birlikteydi. Şimdi onun da Dischordia adında inanılmaz derecede müthiş bir grubu var. Yani, o zamanlardan beri bunu yapmaya devam etmek ve sadece nereye işlerin varacağını görmek istediğimi biliyordum.
Dischordia’ya buradan göz atın:
İlhamlar: Kendimle ilgili yaptığım çok fazla psiko-analizden sonra, bir ekstrem metal solisti olduğumu keşfettim. Çünkü çocukken bilinçaltımda, büyüdüğümde Godzilla olmak istiyordum. Ve şimdi öyleyim:)
Gününüzün ne kadarını müzik üreterek ya da çalarak geçiriyorsunuz?
Genelde günde 2 saat prova yapıyorum. Zamanımın geri kalanı genellikle ya bir spor salonunda ya da diğer kariyer uğraşlarım olan oyunculuk ve seslendirme ile uğraşarak geçiyor.
Kısa ve uzun vadede hedefleriniz nelerdir?
Yola geri dönmek ve tırmanmaya devam etmek!
Sürekli dinlediğiniz müzisyenler var mı? Son yıllardaki favori müzisyenlerinizden veya albümlerinizden bahseder misiniz?
Rammstein, 1997’de dinlediğim ilk metal grubumdu. Hala onları ve yaptıkları her şeyi seviyorum. Aktif olarak müzik dinliyorum ve her zaman gerçekten özel olduğunu düşündüğüm grupları arıyorum, bu yüzden çok var. Birkaç tane listeleyeceğim:
Ulsect – Self titled
Slugdge – Esoteric Malacology
Ihsahn – Ámr
Numenorean – Adore
Greg Puciato – Child Soldier, Creator of God
The Ocean – Phanerozoic I & II
Kyros – Celexa Dreams
Exist – Egoiista
Yashira – Fail to Be
Nug – Alter Ego
“Keşke bu şarkıyı yazan ben olsaydım” dediğiniz bir şarkı var mı?
Greg Puciato’nun son şarkılarından hemen hemen her şey.
Konserlerden de bahsetmek istiyorum. Şimdiye kadar verdiğiniz en özel konser hangisiydi ve onu özel kılan nedir?
Euroblast 2016. Şimdiye kadar sahip olduğumuz en büyük kalabalık ve en yüksek enerji topluluğu buydu. 2019 yılında Londra’da biletleri tamamen satılan konserimiz de muhteşemdi. Onda da Rivers of Nihil ile birlikteydik.
Turlarınızda hangi ülkeleri gezmek isterdiniz?
Almanya’da çalmayı seviyorum. Ayrıca Japonya, Güneydoğu Asya, Avustralya, Yeni Zelanda, Dubai, İsrail’e gitmeyi de çok isterim.
Türkiye’de konser vermekle ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Bu fikre kesinlikle bayılırım. Türkiye çok güzel görünüyor ve dili kulağa hoş geliyor. Üniversitede tarih öğrencisiydim ve İstanbul hakkında okumayı çok severdim.
Şimdiye kadar bir müzisyenden aldığınız en iyi tavsiye nedir? Ve müzikseverlere ve müzisyenlere verebileceğiniz en büyük tavsiye nedir?
Bu zamana kadar aldığım en iyi tavsiye, asla kendimi zirvede görmemem ve sürekli olarak çalışmaya ve gelişmeye devam etmem gerektiğiydi.
Verebileceğim en büyük tavsiye ise: İdol gördüğünüz insanların karışımı olmayın, kendiniz olun.
Son olarak, Türkiye’deki dinleyicilerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Desteğiniz için teşekkür ederiz! Umarım bir gün yüz yüze görüşürüz!
Röportajın İngilizce versiyonunu okumak için tıklayınız.