İnceleme: “Archspire – Bleed the Future”
6 Ekim 2024Röportaj: Adrian Baxter (İllüstratör)
16 Ekim 2024Ne Obliviscaris’in 10 Ekim’de Beşiktaş IF Performance Hall’daki konseri, metal severler için unutulmaz bir gece oldu. Citadel ve Exul albümlerinden sahneye taşınan parçalar, grubun kendine has derinliği ve teknik becerisini bir kez daha gözler önüne serdi.
Hatemotion, Ne Obliviscaris’ten önce sahnede yer alarak geceye güçlü bir başlangıç yaptı. Grubun setlistinde Salvation Comes ve Run Away gibi parçalar öne çıktı. Enerjik ve dinamik setleri, dinleyicileri hemen içine çekti ve geceye güçlü bir giriş yaptı. Hatemotion’un sahnedeki etkileyici duruşu, yerli sahnenin potansiyelini görmemizi sağladı.
Zaman hızla akarken, farklı şehirlerde yaşamamdan dolayı bir süredir konsere gitmediğim için uzun zamandır görmediğim insanları görüp muhabbet etme fırsatı buldum. Bizim sonsuz goygoy sürerken sıra Ne Obliviscaris’e geldi… UNUTMA!
İstanbul konserinin gerçekten unutulmaz anlarından biri Painters of the Tempest’ti. Bu parça, Citadel albümünün en güçlü örneklerinden biri olarak sahnede hayat buldu. O yoğun atmosferi, Tim Charles’ın kemanıyla Benji Mackay’in gitarının mükemmel uyumuyla dinlemek, konserin en özel anlarından biriydi.
Exul’dan Equus ve Misericorde’u dinlemek, grubun deneysel yönlerinin sahnede nasıl hayat bulduğunu görmek için mükemmel bir fırsattı. Bu albümde grubun daha özgür bir yapıya büründüğünü hissettik. Tim Charles’ın kemanı ve ipek gibi sesiyle, James Dorton’ın güçlü vokalleri arasında geçen geçişler, bu müzikal şöleni bambaşka bir hale getirdi. Black Crown Initiate ve The Faceless gibi projelerden tanıdığımız Dorton, Xen’in eksikliğini hissettirmediği gibi, grubun vokal kimliğine yepyeni bir boyut kazandırdı. Ne Obliviscaris’in karmaşık ve duygusal yapısını çok iyi kavramış ve bu zor görevin altından başarıyla kalkmıştı.
Ve tabii ki… And Plague Flowers the Kaleidoscope… Bunu bir başka şekilde tanımlamak zor. Gerçekten, o şarkının içinde kaybolduğumuzu hissediyorsunuz. Bütün o karmaşık yapılar ve hızlı geçişler bir araya geldiğinde, şarkı sadece bir parça olmaktan çıkıp bir deneyime dönüşüyor.
Gerçekten de, bu konser bana Ne Obliviscaris’in sadece bir grup olmanın çok ötesinde bir şey olduğunu bir kez daha hatırlattı: Birbirine zıt duyguları ustaca harmanlayan, teknik becerisi ve sahne hakimiyetiyle her bir şarkıyı bir sanat eserine dönüştüren bir ekip. Konserdeki her an, grup üyelerinin birbirini ne kadar iyi tanıdığını, her birinin diğerinin yeteneklerini nasıl mükemmel şekilde tamamladığını gösteriyordu. Ve evet, İstanbul’daki bu performans bana göre kesinlikle yılın en iyi konseriydi.
Ne Obliviscaris’in 10 Ekim’deki İstanbul konseri, benim için sadece bir konser etkinliği değil, aynı zamanda kişisel bir dönüm noktasıydı. Bu geceyi daha özel kılan bir başka detay ise, konser için hazırlanmış olan bültendi. İçinde Tim Charles ile yaptığım röportajın yer aldığı bu bülteni, sanıyorum ki erken gelen dinleyicilere dağıttılar. Bu inanılmaz gecede bir payım olduğunu hissetmek bana kendimi iyi hissettirdi.
Geceyi tamamlayan bir diğer muazzam an ise, James Dorton ve Tim Charles ile -ikisi ile de röportaj yapmıştım- fotoğraf çektirme şansı bulmam oldu. Bu da benim için gerçekten çok değerli bir andı.
Kaliteli bir gece yaşanması için büyük bir özveriyle çalışan %100 Metal ve Black Label Events organizasyon ekibine teşekkürlerimi sunuyorum. Eminim ki bunlar daha fragmandı…