İnceleme: “Leprous – Aphelion”
11 Kasım 2021İnceleme: “Pilli Bebek”
23 Kasım 2021Altesia, 2019 yılında ilk albümü Paragon Circus ile prog metal sahnesine giriş yaptı. Haken‘in destansı şarkı yazımını Opeth‘in karanlık atmosferiyle birleştiren Paragon Circus, Fransa Metal Ödülleri’nde 5. sırada yer aldı ve birçok eleştirmenin olumlu yorumlarını kazandı. Sanıyorum ki, ilk albümü başarılı olan bir grup için ikinci albümde başarıyı ıskalamanın ne kadar büyük bir hayal kırıklığı olduğunu tahmin edersiniz. “Embryo” isimli ikinci albümleri de, grubun beklentileri karşılamak için gereken çözümü daha donanımlı bir 60 dakika üretmekte bulduğunu gösteriyor.
Embryo, 14 Ekim 2021’de yayınlandığından beri heyecanla dinlediğim ve döndürdüğüm albümlerden biri. 2 sene öncesini düşünürsek, Paragon Circus da benim için bu albümlerden biriydi. Bu albümdeki müzik, grubun albümden albüme başarısını artırdığını ve death metalden caz müziğe, yetmişli yılların progresif rock’ından senfoniye uzanan çeşitli etkileri somutlaştırmaktan korkmadıklarını gösteriyor. Tabii ki, tüm bunları birleştirmek için nitelikli müzisyenlere sahip olmak gerekiyor ve bu Altesia’nın da buna sahip olduğunu düşünüyorum.
Çoğunluğun albüm kapakları üzerine ne düşündüğü hakkında pek fikrim yok, ama ben albüm kapaklarının bir grubun dinleyici sayısına çok etki ettiğini düşünüyorum. Nihayetinde ilk izlenim grubun adı ve albüm kapağı ile oluşuyor. Altesia’nın kapak tasarımları da biraz bütçe dostu görünüyor. Paragon Circus bir tık daha risksiz ve göze hitap eder şekildeydi ama Embryo için aynı şeyi söyleyemeceğim. Belki renklerden, belki de grup ve albüm isminin yerleştirilme şeklinden dolayı bana biraz özensiz geldi.
Albüm “Micromegas” adlı parça ile açılıyor. Ve inanın bu parça albümün devamı hakkında çok az ipucu veriyor. Girişteki dalga ve kuş sesleriyle huzur dolu ve güneşli bir sabahı hatırlatan atmosferiyle “Micromegas”, Clement’in vokalde yükselmesi ile dikkat çekici bir hal alıyor. Ayrıca, özellikle verse’lerdeki vokal melodilerinde Opeth etkisi rahatça fark edilebilir durumda.
Ardından “Mouth Of The Sky”, daha teknik geçişleri ve death metalvari davul vuruşlarıyla beliriyor. İkinci nakarata bağlanan köprüde duyulan armonik vokallerin şarkının ruhuna çok güzel bir dokunuş sağlamasının yanında, Clement’in şarkı söylerken eskisinden güçlü olan tavrı da gözümden kaçmadı. İlk albüme göre daha kararlı duyulan gitar solosuyla Alexis’in şovundan sonra şarkı süzülerek son buluyor. İkinci parça ile birlikte grubun kendi progresif rock/metal anlayışını daha net sergilediğini düşünüyorum. Ayrıca, değişen yapılar ve farklı enstrümanların hakim olduğu pasajlara geçişler yaparak, müziğinin tahmin edilebilirlik seviyesini aşağı çekmekte de kararlı görünüyorlar.
Sıra “The Remedial Sentence”a geldiğinde ise işler biraz daha değişiyor. Bu parçanın insana duygu karmaşası yaşattıran bir yapısı var. Çok neşeli başlayıp gitar önderliğinde sürekli olarak ana hissini değiştirmesi oldukça hoşuma gitti. Vokalin ilk sözlerinde ise, yoğun bir şekilde Leprous ve Soen hissi aldım. Bunun yanında, metalden caz köprülere geçişler gerçekten çok pürüzsüz, bu sayede de değişimler dinlemeyi hiç zorlaştırmıyor. Aslında gerek swing ile, gerekse vokalin farklı tekniklerde gezinerek birine hitap ediyormuşcasına söylemesiyle teatral bir atmosfer atanmış şarkıya. Dinlerken verdiği enerji bana biraz bu şarkıyı anımsattı: Native Construct – Come Hell or High Water
Albümün en kısa şarkısı olan “Autumn Colossus”, çoğu metal albümünde görülen, Allah’ın emri olan o sakin geçiş parçası olarak nitelendirilebilir. Genel itibariyle melankolik bir havası var. Enstrümantal olarak oldukça minimal fakat her şey çok yerinde tınlıyor.
“Sleep Paralysis” beni heyecanlandıran parçalardan biri oldu. Şarkı ilerledikçe melodik ve epik bir hal alıyor. Clement’in şarkının başlangıcındaki tamamen burnundan çıkan vokali pek sevmediğim bir giriş oldu (The Remedial Sentence’da da bunu çok kullanmıştı). Albüm ile ilgili okuduğum birkaç yazıda da insanların bu vokal tekniğine karşı biraz uzak olduğunu gördüm. Burada da sürekli değişen ritim ve operatik vokaller teatral havayı korumaya devam ederken, aniden giren blastbeatler ve hemen ardından gelen vals ritmi de Altesia’yı Altesia yapan hareketlerden biri oluyor. Önceki parçalarda tüm enstrümanlar kendini bu kadar özel bir yere koyamazken, “Sleep Paralysis”in hepsinin başarısını toplayan bir 9 dakika olduğunu söylemek mümkün. Gitariste olan övgümü yazımın başında yapmıştım. Şimdi klavyeye, bas gitara ve davula övgülerimi gönderiyorum. Söylemek istediğim son şey ise: Clement vokallerindeki esinlenmelerin farkında mı bilmiyorum fakat falsetto geçişlerinde Matt Bellamy etkisi hissediliyor. Gerçi Dream Theater‘ın “Never Enough”ından sonra böyle küçük Muse benzerliklerinin sözünü etmeye değmez.
“A Liar’s Oath” son zamanlardaki progresif rock/metal kültürünün büyük örneklerinden biri olabilecek bir şarkı bence. Hatta Leprous, Haken, Caligula’s Horse severleri için daha iyi bir seçim olamaz. Albümün şu ana kadarki kısmında duyulmayan djent ile daha modern bir sound yakalıyorlar. Vokal, kendinin en iyi versiyonu. Klavye melodisi çok çok iyi. Gitar soloları için diyecek hiçbir şey bulamıyorum… Plini, Paul Masvidal ve benzeri isimleri anımsattı bana. Durmadan başa sarılabilecek güzellikte olmuş. Övdük yine.
Geldik piramitin en üst kısmına, işte Altesia’nın kendini gerçekleştirme noktası: “Exit Initia”. Grubun ilk albümü olan Paragon Circus’a göz kırpan, ilk albümün en sevilen parçalarından biri olan “Reminiscence”in genişletilmiş sürümü sayılabilecek 21 dakikalık bir başyapıt. Dinleyene kadar bu bağlantıyı bilmiyordum ve aynı melodiyi duyduğumda çok duygulandım. Amatör olarak değerlendirilebilecek bir grubu dünyada dinleyen tek kişi de olsanız, onu içselleştirdiğinizde yaptıkları her iş sizi dünya çapında bir duygusallıkla vurabiliyor işte… Bu 21 dakikayı nasıl aktaracağımı kestiremiyorum. Başarılı bir kapanış parçası ve tekrara düşmeyen bir 21 dakika. Ek olarak, SAKSAFON VAR ki benim zayıf noktamdır. Paragon Circus’ta fazlasıyla saksafon solosu dinledikten sonra Embryo’da dinleyemem diye çok korkmuştum ama beni üzmediler. “Exit Initia” hem 70’ler prog rock soundundan hem de modern prog metal sound’undan elde ettiği her şeyi ortaya koyabiliyor. Tam da bu noktada, ikinci albümde kendini bu kadar geliştiren bir grubun üçüncü albümde bize ne sunacağını düşünmeden edemiyor insan.
Artık her şeyi janrlara ayırmak istemiyorum, Altesia yaratmak istediği müziği (adı her neyse) sürekli gelişerek yaratmaya devam ediyor. Bir problem olarak gördüğüm tek şey, etkilendikleri isimleri bu kadar büyük bir yüzdede yansıtmaları. Ortaya çıkan iş kulağa her ne kadar hoş gelse de, ilham aldıkları isimlerin gölgesinde kalmak yerine kendilerini tam olarak bulabildikleri bir eseri dinlemeyi daha çok isterdim. Sıradaki albümde bunu başarmalarını umarak “Embryo” hikayesini sonlandırıyorum. “Sleep Paralysis”, “A Liar’s Oath” ve “Exit Initia” naçizane önerimdir. İyi dinlemeler!
Asuna Pehlivan