İnceleme: “Kurtadamlar – CCEP”
18 Haziran 2023İnceleme: “Hellripper – Warlocks Grim & Withered Hags”
5 Temmuz 2023Bonjour à tous!
Dünyanın yok oluşu analojisi üzerinden anlatılan bir doğum, ölüm ve yeniden doğuş hikayesi… Fransız asıllı progresif/groove metal grubu Gojira’nın 2005’te yayınlanan popüler konsept albümü “From Mars to Sirius” üzerine konuşacağız bugün!
İnsanlara bu albümü dinlettiğimde şu tepkiyle çok karşılaştım: “Aynı anda hem deli gibi kafamı sallamak hem de deliler gibi ağlamak istiyorum!”
Benim de aklımda oluşan ilk fikir buydu; Joe Duplantier’in her çığlığında hüzün, öfke ve arayış hissini dinleyiciye hissettirmesi ve Mario Duplantier’in agresif bateri kullanımı şarkı sözlerinde anlatılan hikayenin duygusal betimlemesini inanılmaz bir seviyeye çıkarıyor. Bunun yanında Jean-Michael’ın bass performansı ve Joe’ya eşlik eden Christian Andreu’nun özgün riffleri şarkılara apayrı bir boyut kazandırıyor.
Gelin, hikayesi ve hissettirdikleriyle beraber şarkılara kulak verelim.
Dinleyicisini karşılayan “Ocean Planet” baş kahramanımızın, bulunduğu gezegende yaşanan savaş ve kirlilikten ötürü hissettiği kapana kısılmışlık hissinden kurtulmak için girdiği arayışı yansıtıyor. Ocean Planet’ten sonra gelen “Backbone” breakdownları, riffleri ve agresif ritmi ile bu arayış için karakterin büründüğü hırsa ve ruh hali değişimine ayna tutar nitelikte. Backbone’u takip eden From the Sky, kahramanımızın kendi gezegeninde yaşadığı çaresizliği, korkuyu ve bunlardan kurtulmak için az önce bahsettiğimiz arayışa başlamanın gerekçelerini dile döküyor. Joe’nun sesinde bu çaresizlik ve korku hissedilebiliyor net bir şekilde.
Unicorn, album içindeki nefes alma noktamız. Balina seslerinin ve smooth giden ritmin içerisinde size 3 şarkı boyunca anlatılan hikayenin devamını düşünme fırsatı tanıyor. Bu agresiflikte bir albümün içinde bir nefeslenme noktası olduğuna bakmayın, albümdeki şarkı geçişleri o kadar temiz ki 66 dakika boyunda tek bir bütün hikaye ve ritim üzerinden devam ediyor dinledikleriniz. Unicorn insanda duraklama hissi uyandırmayan bir interlude, dinleyici hikaye bütünlüğünden kopmuyor bu sayede.
Albümü ilk dinlediğimde ayaklarımı yerden kesen o şarkı geliyor devamında: “Where Dragons Dwell”. Çıktığı arayış yolculuğunun güçlüğünü ifade eden kahramanımızın duyguları, tıpkı önceki parçalarda olduğu gibi riff-ritim-vokal üçlemesi ile çok coşkulu bir şekilde betimleniyor. Kişisel fikrim, bu çaresizliğe bürünmüş ve kurtuluş arayışına giren kahramanımızı en net anladığımız parça bu, özellikle Joe’nun çığlıkları insanı sağdan sola savuran cinsten. “The Heaviest Matter of the Universe”, kahramanımızın dile getirdiği duygulara taktığı bir lakap aslında, evrenin en ağır maddesi. Şarkının sonlarına doğru arayışın meyvesini aldığını hissediyoruz:
“…Overtaking time
And now understanding space
I feel united
I do cross light
I feel the living
Here in the center…”
Yeniden balina sesleri, guruldamalar, gitar… Kahramanımız sonunda uçan balinaları bulmuştur “Flying Whales”ta! Hayranları tarafından çok beğenilen nitekim Joe’nun neden bu kadar “popüler” olduğunu anlamadığı “Flying Whales” albüm içinde çok ayrı bir yer tutuyor. Breakdownlar ve riffler, bu şarkıyı “Flying Whales” yapan kısmı bana kalırsa.
Yeniden doğuşa olan umudu yansıtan “In the Wilderness”ta kahramanımız, Mars’ı kurtaracağına tekrar inanmaya başlıyor. Bu inanca ayna tutan “World to Come”, kahramanımızın hayalindeki dünyayı anlatıyor: Doğasını korumuş, canlı ve temiz olan bu gezegen, aslında kendi gezegeninin savaş ve kirlilik öncesi halidir. Kendi gezegeni için hala bir umut vardır, yüreğinde bu umutla Sirius C’ye yola çıkar.
“…I know the world
Will overcome its’ pain
The simple fact
I dream about it
Already makes it
Happen in the rain…”
“From Mars” – “To Sirius” ikilisi beraber tek bir şarkı gibi hissettiriyor. İki parça arasındaki geçiş sayesinde kendinizi konsepte daha çok kaptırıyorsunuz. Sirius C’ye ulaşan kahramanımız oradaki üstün ırkla tanışır, onlarla konuşur ve Mars’ı kurtarmanın yolunu öğrenmeye çalışır. “To Sirius”un bana kalırsa tek pürüzü bir noktadan sonra şarkının tekrara düşmesi, albüm içinde hikayeden koptuğumu hissettiğim tek parça olabilir -sözlerden bağımsız konuşuyorum tabii-.
Albüm, tüm duygusallığı ikiye katlayan “Global Warming” ile bitiyor. Kahramanımız, Sirius C’de tanıştığı üstün ırkın aslında binlerce yıl önce Mars’a, kahramanımızın ırkına yol göstermek için geldiğini öğrenir ve bu üstün ırk, kahramanımızın içindeki çocuğu şöyle telkin eder.
“Don’t fear the living.”
Artık Mars için bir umut vardır, çocuklarının büyüdüğünü görecektir.
“…Now see a new hope is growing inside
We will see our children growing…”
Bir yok oluşun devamındaki var olma çabası gerek rifflerde gerekse vokallerde çok net hissediliyor. Duplantier kardeşlerin aktivist yanı bu duygu betimlemelerine içtenlik katıyor.
Enstrümantalliği ağır basan bu albümde kimi anlarda tekrara düşüldüğü ve sabit bir ritim olmadığı fikrine kapılıyor olsanız da kendinizi hikayenin içinde bulmanıza engel olmuyor bu durum. Dinlediğiniz her saniye size bu duyguları yaşatan albüm, Gojira’nın potansiyelini asla boşa harcamadığını kanıtlar nitelikte. Döneminin özgün, çarpıcı ve duygusal albümü From Mars to Sirius; insanın içini hüzün, öfke ve sonunda huzurla kaplıyor.
Bir gün siz de Dünya’yı kurtarmak isterseniz, size kılavuz olacak olan uçan balinaları bulmak için gözlerinizi gökyüzüne çevirin, onlar size ulaşacaktır.
Metal ile kalın!