Corey Taylor: Metalin Ötesinde Bir Sanatçı
11 Mart 2024Eurovision 2024 & Metal Müzik
25 Nisan 2024Herhangi bir işte, elli yılı aşkın süredir zirveyi oynayabilmek, hala ilk günkü gibi bir heyecan yaratabilmek, hayranlık duyulası bir durum. Judas Priest de heavy metal için tam olarak bunu yapabilmiş ve 6 Mart 2024 tarihinde piyasaya çıkan “Invincible Shield” albümüyle hala daha yapmakta olduğunu bizlere gösterebilmiş bir grup. Çoğu insan için ve benim için de bu adamları Metal Tanrıları olarak görmek yadsınamaz bir gerçek. 70’li yaşlarında olup, 2018’deki “Firepower” albümünden sonra bizleri Invincible Shield ile buluşturmaları yaşın sadece bir sayıdan ibaret olduğunu bizlere göstermekte. Heavy metal müziği için hala fazlasıyla hayat dolu oldukları aşikar. Şimdi bu metal efsanelerinin on dokuzuncu stüdyo albümü olan Invincible Shield’i birlikte inceleyeceğiz.
2023 Ekim ayında yayınlanan albümün ilk teklisi ve albümün açılış şarkısı olan “Panic Attack” albümün geri kalanı hakkında spoiler verircesine sağlam bir giriş yapıyor. Şarkının yoğun sesi, yumuşak bir gitar solosuyla başlayıp, hızla Rob Halford’un imzasını taşıyan derin haykırışla sunulan bir nakarata dönüşerek dinleyiciyi 80’ler dönemine götürüyor. 72 yaşındaki Halford’un hala şapka çıkartılacak gençliğini aratmayan performansı, ağızlarımızı açık bırakıyor.
İkinci şarkı olan “The Serpent and the King” ilk şarkıya göre bizlere daha güçlü davullar ve derin vokaller dinletiyor.
Üçüncü şarkımız albüme ismini veren şarkı “Invincible Shield”. Hem marşı andıran hem de moral veren nakaratı ile heavy metal için ustalık sınıfı bir şarkı. Power Metale de yakın diyebiliriz ama şarkı bizlere oldukça etli bir sound sunuyor.
“Devil in Disguise” ve “Gates of Hell” bizlere akılda kalıcı riffler ve eğlenceli kesitler sunsa da, malzeme bakımından ilk üçlü seviyesinde değiller.
Altıncı şarkı olan “Crown of Horns”ta kesinlikle güçlü bir ballad dinliyoruz. Epey etkileyici bir nakarata da sahip. Ancak yine de ortalama kalıyor.
Yine bir power metal/speed metal esintisinin yüzümüze vurduğu bir şarkı olan yedinci şarkı “As God is my Witness”. Davulcu olan Scott Travis’e yeteneklerini göstermesi için ekstra alan sağlayan bir şarkı.
“Trial By Fire” Panic Attack’tan sonra albümde en çok sevdiğim ikinci şarkı oldu. Albümün ikinci yayınlanan single parçasıydı. Bir lyric videosuyla birlikte yayınlamışlardı. O videoyu da izlemenizi tavsiye ederim.
Ve bekleneceği üzere Ian Hill’in bas çalışmaları her zaman olduğu gibi sağlam ve tutarlı olmaya devam ediyor. Dokuzuncu şarkı olan “Escape From Reality”de ön planda olan, kasvetli ama etkili bas gitarını duyuyor olmak, benim için ayrı keyifti.
Onuncu şarkı “Sons of Thunder” farklı bir yaklaşım benimsediği ve rock and roll’dan etkilenmiş olduğu apaçık. Genişletilmiş sololar ve çeşitli seslerin güzel bir uyum içinde şarkı söylediği bir nakarat hakim. Bu şarkının canlı performansı epey keyifli olacak gibi. Grup ve dinleyiciler arasında canlı etkileşime mükemmel şekilde uygun bir düzenlemeye sahip.
“Giants in the Sky” ağır ve yumuşak pasajlar arasında geçiş yapan bir şarkı. Halford’ın hırıltıları arasında şarkıya beklenmedik bir şekilde bohem bir hava veren akustik gitar solosu dahil oluyor ve kesinlikle beni ele geçirmeyi başarıyor. Şarkının sözleriyle iki heavy metal efsanesi olan ve artık aramızda olmayan Ronnie James Dio ve Lemmy’ye saygı duruşunda bulunduğunu söyleyebiliriz.
Giants in the Sky’ın tersine “Fight for Your Life” daha geleneksel bir formül kullanıyor. Halford’un vokallerinin yanı sıra gitar soloları ve güçlü davulları kullanarak dinleyicilerin ilgisini canlı tutuyor.
Son iki şarkı, “Vicious Circle” ve “The Lodger”, zıt ses manzaralarıyla birbirini tamamlıyor. Vicious Circle baştan sona öne çıkan bir gitarla dinleyiciye enerji verirken, The Lodger, Halford’un nakarattaki derin, gizemli vokalleri eşliğinde pürüzsüz gitar ritimleriyle daha kasvetli bir hava uyandırıyor.
Albümden çıkaracağımız sonuç Rob Halford’un bir metal mucizesi olduğudur. 72 yaşında olmasına rağmen Painkiller zamanındaymış gibi hala o yüksek vokalleri yapabiliyor oluşu mucize değil de nedir? Glenn Tipton ve grubun genç elemanı Richie Faulker tam bir riff fabrikası gibi çalışıp bize güzel heavy metal meyveleri vermeye devam ediyor.
Grupta yaşanılan sağlık sorunlarına rağmen yine de yavaşlamak yerine son derece canlı, güçlü bir albüm ortaya çıkartmış olmaları grubun müziğe olan tutkularının ve biz hayranlarına olan bağlılıklarının bir kanıtıdır. Ve bu metal efsanesi olan grup, 24 Temmuz 2024 tarihinde biz hayranlarıyla, İstanbul, Parkorman’da buluşuyor. Daha önce hiç Judas Priest konserine gitmemiş olan ben de o konserde yerimi almak için sabırsızlıkla bekliyorum.