İnceleme: “Code Orange – The Above”
7 Ocak 2024Corey Taylor: Metalin Ötesinde Bir Sanatçı
11 Mart 2024Metal müziğin her rengini bulabileceğimiz İsveç’in, en sevdiğim gruplarından biri olan, 30 yılı aşkındır müzik yapıp bereketli geçmişi ve heavy metalin tarihi üzerinde yadsınamaz etkisi olan grup Katatonia’nın, geçtiğimiz yılın başlarında, 20 Ocak 2023’te yayınlanmış on ikinci stüdyo albümü “Sky Void of Stars”ı birlikte inceleyeceğiz.
30 yılı aşkındır müzik yapan bir grubun dönem dönem farklı sesler çıkartmasını gayet normal bulmaktayım. Ve hatta olması gerektiğini de savunuyorum. Katatonia’nın da sesi hep değişiklik gösterdi fakat asla tanınmaz hale gelmedi. İster progresif yanlarını sevin, ister death metal vokalli zamanlarını, isterseniz melodik kasvetli müziklerini sevin, Katatonia heavy metalin farklı farklı türlerinde müzik yapmış olsa da odak noktası her zaman için karanlık ve melankolik bir müzik yapmak olmuştur.
Çoğunlukla metal müzik dinleyicileri sevdiği bir grubun, müziklerinde farklı yönlere gitmesini sevmez. Ya dinlemeyi bırakır ya eskiye dönmeleri konusunda şikayetler eder ya da kendilerini grubun sadece en sevdiği dönemini dinlemekle sınırlandırır. Ama 1990’ların başında yaptıkları müzikle hiç benzerlik göstermeyen Katatonia için durum farklı. Bu melankoliden kopmama durumu, hayranlarının hala müziklerini severek dinlemesini sağlıyor.
Sky Void of Stars’ın büyük çoğunluğundan son derece keyif aldığımı söyleyebilirim. Bir önceki albümleri “City Burials”ta bu etki olmamıştı. Tabi o albüm belki de benim için son on yılda yapılan en iyi albümler arasına girebilecek “The Fall of Hearts”tan sonra çıkmıştı. Her ne kadar City Burials ile eski doom soundlarına bir geri dönüş yapmış olsalar da, benim için The Fall of Hearts albümü bambaşkaydı ve onun gerisinde kalmıştı. Tabi City Burials’ın çıktığı dönem 2020 Nisan ayıydı. Covid dolayısıyla albümün tanıtımını yapmakta da epey başarısız olunmuş ve turneler iptal edilmişti.
Sky Void of Stars albümü Renkse’nin şüphe götürmez derecede yumuşak vokal tonlarından melankolik leadlere ve Anders Nyström’ün gitarının nezaketindeki süslemelere kadar yıllar boyunca duyulan, anında tanınabilen bileşenlerin çoğunu içeriyor.
Açılış şarkımız “Austerity”de introyu gereksiz görmüş olacaklar ki samimi bir aciliyetle direkt başlıyor şarkı. Şarkı akılda kalıcı bir nakarata sahip ve tempo şarkı boyunca değişkenlik göstermekte. Bu da agresif kısımların, daha yumuşak kısımlara göre parlamasını sağlıyor.
“Colossal Shade” daha başlangıcında sizi yakalamayı başarıyor. Gitar riffi girer girmez kafanızı sallamaya başlıyorsunuz.
“Opaline” sessizce ve çekingen bir şekilde başlıyor. Ardından görkemli bir şekilde ortaya çıkan, güçlü bir nakarat bize merhaba diyor. Albümü tekrar tekrar dinleme sebebiniz olabilecek bir şarkı kesinlikle. Konserde bu şarkıya eşlik edecek olan seyirci alkışlarını şimdiden duyabiliyorum.
Albümün dördüncü şarkısı “Birds”. Şarkı güçlü bir ritimle ve gitarlardan gelen son derece duygusal melodilerle, enerjik bir şekilde başlıyor. Jonas’ın sinsi, alaycı melodisi onu çok daha tuhaf bir boyuta taşıyor. Kesinlikle albümün en dinamik ve güçlü şarkılarından birisi.
“Drab Moon” albümünen atmosferik şarkısı olabilir. Kendi başına değerlendirildiğinde kötü bir şarkı asla değil. Harika bir gece atmosferine dayanıyor ve Jonas’ın incelikli armonileri, Nyström ve Öjersson’un gitar büyüleriyle şarkı zarif bir şekilde tamamlanıyor ama biraz yavaş ve albümün ivmesini aniden durduruyor diyebiliriz.
Albümün prodüksiyonundaki kaliteyi“Author”da kesinlikle duyuyoruz. Nakaratın sonunda albüm ismine yer verilse de şarkının adını Author koymayı tercih etmişler.
İsveçli iki çok sevdiğim vokali bir araya getiren şarkı “Impermanence”. Şarkıya Soen grubundan Joel Ekelöf eşlik ediyor. Kesinlikle mükemmel bir düet içeren muhteşem bir balad. Tüm albümdeki en dokunaklı şarkı olduğunu söyleyebilirim. Impermanence ile melankolinin tanımını yapıyorlar. Şarkıyla bütünleşen muhteşem solosu tatlı bir acı veriyor.
“Sclera”yıdaha sonra tekrar dönüp dinleyeceğimi pek sanmıyorum. Fakat albümü baştan sona dinlerken, albümün o katı karamsar mizacını hissettiren güzel bir geçiş şarkısı.
Ve albümün dokuzuncu şarkısı ve ilk teklisi “Atrium”. Albümün tartışmasız en öne çıkan şarkılarından birisi. Nakarat kesinlikle albümü tamamladıktan sonra aklınıza kazınacak. Gotik uğultularıyla dolu ve yaylılar ile desteklenen güzel bir şarkı.
Albümdeki en ağır parçalardan biri olan “No Beacon to Illuminate Our Fall” ile albümü kapatıyoruz. Albümü kapatırken çift pedallı davul, şiddetli riffler ve feryat eden lead gitar notalarıyla tamamlanan beklenmedik bir death metal vahşeti anına da maruz kalıyoruz. Sadece birkaç saniye sürüyor ve yerini hemen daha kırılgan seslere bırakıyor.
Ve albümün bonus parçası olan “Absconder”. Ağır ritim Absconder’da da devam ediyor. Bonus parça denilince kulağa genellikle, “Böyle bir şey de yaptık, çok içimize sinmedi ama yine de bir duyun” demekmiş gibi geliyor olabilir. Absconder kesinlikle bundan daha fazlası.
Sky Void of Stars albümünden kesinlikle epey keyif aldım. Dönüp bakınca hiçbir Katatonia albümünü kötü bulmuyorum sanırım. Sadece albümleri birbiriyle kıyaslayabiliyorum. Katatonia’nın sunmuş olduğu müzik ne tarz olursa olsun beni tatmin ediyor. Sky Void of Stars için progresif rock/metal soundları daha ağır basıyor diyebiliriz.
Kayıttaki bütün şarkı sözlerinden ilham alan ve bence sanat eseri olarak değerlendirebileceğimiz çok güzel bir kapağı var albümün. Şiddetli bir yağmur yağarken sokaklar arasında uçuşan kargalar, arkadaki yıpranmış araba. Hangi detayın hangi şarkıya ait olduğunu bulmaya çalışmak epey keyifli.
Bu çok sevdiğim, hayatımın her döneminde dinlemekten bıkmadığım grubu, 20 Ocak 2024’te İstanbul Zorlu PSM’de tekrardan dinleyeceğim için fazlasıyla mutluyum. Bu arada albümün de yıl dönümüne denk geliyor. Belki de bizim için bir sürprizleri vardır kim bilir? Yine de fazla bir beklentiye girmeden, 2020’de geldiklerinde satın aldığım Katatonia tişörtüm ile birlikte konserde yerimi alacağım.