İnceleme: “Ætheria Conscientia – Corrupted Pillars of Vanity”
13 Mayıs 2021Röportaj: JJ (HARAKIRI FOR THE SKY)
29 Mayıs 2021Bugün 2000’ler alternatif metal sahnesine adını yazmış olan bir gruptan bahsedeceğim. Sinematik üslubu ve orkestral ögeleri ile de tanınan Amerikan alternatif/nu-metal grubu RED, 2002 yılında Michael Barnes, Anthony ve Randy Armstrong değişmez üçlüsü ile hayata geçti ve o günden itibaren kendine büyük bir kitle oluşturdu. 31 Mart 2022 tarihinde Türkiye konseri de planlanan grubun, bu konser ile birlikte ülkemizdeki kitlesini de büyüteceğini düşünüyorum.
RED, 2020 yılında yayınladığı 10 şarkılık “Declaration” albümü ile dinleyicilerinin biraz kafasını karıştırdı. Hayranlarının kimi bu albümü çok beğenirken, kimi grubun tavrının değiştiğini düşünerek albümü beğenmediğini söyledi. 3 yıllık aradan sonra yayınlanan albüm, grubun ilk bağımsız stüdyo albümü olma özelliği taşıyor. Bu bağımsızlık da RED’in daha özgür hareket etmesine olanak sağlıyor aslında. Yani dinleyicilerin bahsettiği tavır değişikliği (alternatif rock’tan metale kayan sound), grubun ancak bu albümde gerçekleştirebildiği istekleri olabilir.
Şarkılardan bahsetmeden önceyse albüm kapağıyla ilgili düşüncemi belirtmek istiyorum. Diskografisinde genel itibariyle iddialı albüm kapakları bulunmuyor olsa da, “Declaration” kapağı diğerlerine göre daha ortalama altı geldi bana. Grup hakkında hiçbir fikri olmayan biri için çekici bir kapak olduğunu düşünmüyorum. “Innocence and Instinct” ya da “Until We Have Faces” albümlerindeki gibi kapaklar seçselermiş çok daha fazla beğenirdim.
Albüm genel olarak çok akılda kalıcı şarkılardan oluşuyor. Açılış şarkısı “All For You” ise muhtemelen en akılda kalıcı olan, iki ya da üç kez dinlediğinizde nakaratı ezberden söyleyebilir hale geliyorsunuz. Şarkının büyük bir bölümünde Barnes’in screamlerini duyuyoruz, ve bu screamler eski albümlere kıyasla çok daha agresif. Ağza takılan nakarat, Barnes’in screamleri ve ona eşlik eden yaylılar ile “All For You” albümün sevdiğim bir parçası oldu.
İkinci şarkı “Infidel” için alternatif rock ile metalin birleşim noktası denilebilir. Albümdeki en tiyatral şarkılardan biri olduğunu düşünüyorum. Vokal stilinin yanında Barnes’in tavrı da şarkı boyunca çok değişiyor ve şarkının içinde 2-3 ayrı karakter varmış gibi duyuluyor. Back vokallerde duyulan screamler de çok hoş bir hava katmış. Garip bir şekilde çok fazla duygu aldım bu şarkıdan. Sanırım albümdeki favori parçam “Infidel” olacak.
“Cauterize”da şarkı içi geçişleri çok beğendim. Dakika 2:45e kadar herhangi bir duygu hissetmemiştim açıkçası. Ama o bağırış… “Hayır ne olur azıcık daha bağır be!” dedirtti bana. Son olarak da şarkının sonundaki screamler 2 3 adım tizleşerek şarkıyı bitirseydi tadından yenmezdi. Evet zor olurdu ama güzel de olurdu.
Dördüncü şarkı olan “The War We Made” albümün en çok dinlenen parçası olmuş. Bunun sebebi de albümdeki en yavaş tempolu şarkı olması olabilir. Albümün geneline hakim olan bir özellik var ve bunu en çok da bu şarkıda hissettim. RED, sahip olduğu milenyum rock/metal tarzını bugüne kadar taşımış. Yaptığı albümlerin tarihi yok gibi sanki, hepsi aynı dönemi işaret ediyor. “The War We Made” de 2000’ler başında çıkmış bir şarkı olsaydı, muhtemelen hepimizin ezbere söylediği alternatif metal şarkıları arasında olurdu.
“The Evening Hate” albümdeki en sürprizli şarkıydı benim için. Böyle bir breakdown dinlemeyi asla beklemiyordum. Albümün ilk 4 şarkısı gibi tekrar tekrar dinlediğim şarkılardan biri olmadı açıkçası. Ama her dinlediğimde de keyif alarak dinledim. Barnes’in vokal kullanımını ve kapanıştaki kemanları çok beğendim.
“Float” gümbür gümbür başlayan kısa bir şarkı. Albümden beklenmeyecek kadar ekstrem ve agresif diyebilirim. Tabii dengelemeyi unutmamışlar, nakarata geldiğimiz anda şarkının seyri değişiyor. RED, başladığı her şarkının bir kenarına duygu sıkıştırmadan edemiyor anlayacağınız.
Sıradaki şarkı olan “The Victim”i diğerleri kadar iyi bulmadım, benim sıralamamda son 2 içinde olurdu ancak. Şarkının elektronik beat ile başlıyor olması hoşuma gitmedi. Aralarda da duyulmaya devam ediyor o ksilofon sesi ve trap dinliyormuş gibi hissettiriyor yani. Ama sonlara doğru giren thrash metalvari riff gayet yakışmıştı. Keşke şarkıya direkt bu ayarda başlasalarmış.
Albümün sekizinci şarkısında ise ortak bir çalışma yapılmış. Ünlü Amerikan rock grubu Breaking Benjamin’den Keith Wallen ile birlikte yazmışlar “Sever”ı. Bu kez daha bir durgun gidiyor aslında ama arkaplandaki orkestral ögeler ve Barnes vokali ile kendine gelmiş şarkı.
“Only Fight” için hislerim çok karışık. En başta çok sıkıcı ve monoton bir şarkı olduğunu düşündüm. Birkaç dinlemeden sonra da aslında gaz bir şarkı olduğuna karar verdim. Diğer şarkılarda olmayan bir deneysellik var bu şarkıda. Karmaşayı ve deneyselliği sevmeme rağmen, sonlarda katman katman olup üst üste binen sesler sadece kulağımı tırmaladı. Sanırım pek sevemeyeceğim seni “Only Fight”…
WE RIIIISEEEE!
“From the Ashes”, bir filmin kilit noktasına geldiğinizde arkada çalan o şarkı işte. Nakarata geldiğinizde kendinizi en sevdiğiniz filmin sahnesinde hayal edin, cuk oturacak. Çok çok iyi bir kapanış şarkısı, hem duygu var, hem de yaylılar muazzam yerleştirilmiş. Belki albümün başka bir yerinde dinleseydim bu kadar etkilenmezdim. Ama kapanışı “From the Ashes” ile yapmak bana birçok duygu yaşattı gerçekten. Sizi hayal kurmaya itecek şarkıları seviyorsanız bunu da listenize alın derim.
Ve bu albüm de böyle bitti. Alternatif gruplardan hoşlanıp daha önce RED dinlememiş olan varsa sonra üzülmesin diye söylüyorum, “Declaration” kısa ve kolay dinlenebilir bir albüm. Nakaratların ezberde kalıyor olması da konser konusunda beni heyecanlandırıyor. Konserlerde tüm dinleyicilerin bir ağızdan şarkıya eşlik etmesi kadar heyecanlandığım başka bir şey yok sanırım. Umarım şu pandemiden bir an önce kurtulur ve konserlerde hep birlikte bağırırız.
Sonuç olarak albüme şans verin, tadımlık parça için de Infidel’i deneyin. İyi dinlemeler!
Asuna Pehlivan