İnceleme: “Pilli Bebek”
23 Kasım 2021İnceleme: “Cynic – Ascension Codes”
7 Aralık 2021Amerikalı metalcore-trash/metal grubu Trivium, Nisan 2020’de yayınladığı ve genel olarak hem hayranları hem de eleştirmenler tarafından beğeni toplayan albümü “What The Dead Men Say” albümünden sadece 17 ay sonra yeni albümü “In The Court Of The Dragon”’ı yayınladı.
Gitarist Corey Beaulieu, 2020 Haziran’ında covid-19 karantinasındayken grubun zaten çoktan “What the Dead Men Say” albümünün devamına çalışmaya başladığını söylemiş ve üzerinde çalıştıkları materyalin oldukça öfkeli duyulduğunu belirtmişti ve dediği gibi de oldu. Bu çalışmalarının sonucu olarak geçtiğimiz Ekim ayında “In the Court Of the Dragon”’u 10.stüdyo albümleri olarak yayınladılar. Ve bu albümle beraber grup dört yıl içerisinde büyük bir hızla üçüncü albümünü de çıkarmış oldu.
Albüm 52 dakika 16 saniye uzunluğunda, 10 şarkıdan oluşuyor. Orkestral ve synth düzenlemeleri Ihsahn (Emperor) tarafından yapılmış. Grup son yıllarda çıkardığı işlerde tutturduğu kaliteyi devam ettirmiş hatta üzerine de ekleyip daha da iyi bir albüm çıkarmış. Gördüğüm kadarıyla çoğu yorumlarda dinleyicilerine göre de 2008 albümleri “Shogun” dan bu yana çıkan en iyi ve bugüne kadarki en güçlü albümleri olarak nitelendiriliyor.
Genel olarak bakacak olursak albümün içerisinde trash’in yanı sıra black metal, death metal, progresif metal ve orkestral sound’ların karışımını; Matt Heafy’nin ara ara clean ara ara sert devam eden vokaliyle birlikte yükselen bağırışlarını duyuyoruz. Heafy’nin albüm boyunca geniş bir vokal çeşitliliği sunmasıyla ne kadar adaptasyonu yüksek bir vokal olabildiğini de görüyoruz aslında. Şarkı sözleri açısından da mitolojik, karanlık ögelerin etkisi altında bir albüm.
“WTDMS” albümü gibi bu da onuncu albümleri olduğunu belirten “X” adında (bir önceki albüm “IX” ile başlıyordu) kısa, orkestral ve koro bir parçayla açılıyor. Bu açılışla sanki bir kiliseye giriyor gibi ruhani bir atmosfere giriyorsunuz ve yavaş yavaş davulun da girmesiyle albümün başlık şarkısının patlamasına hazırlanıyorsunuz. “In the Court of the Dragon” bir anda sert riffler, vokaller ve davul vuruşlarıyla başlıyor. Ve çoğu Trivium şarkısında olduğu gibi nakarat kısmında Heafy hırıltılı bağırışlarını clean vokallerine çeviriyor. Şarkı boyunca devam eden tempo değişimleri, davul, çift gitar geçişleri ve sololarla oldukça kompleks bir şarkı. Hatta yaklaşık 5 dakika olmasına rağmen sanki daha uzunmuş hissi veriyor ve aslında albümün genelinde bu his var bence.
Ardından gelen şarkı “Like A Sword Over Damocles”, yine benzer bir şekilde ilerliyor hem tempo ve gitarlar hem de vokal değişimleri açısından. Genel olarak akılda kalıcı nakaratıyla (bence ITCOTD’dan çok daha akılda kalıcı) birlikte tam trash bir şarkı.
“Feast of Fire”, bana biraz 2015 “Silence In The Snow” albümünden “Until The World Goes Cold” parçasını anımsattı, daha hızlı ve daha güçlenmiş hali gibi. Ama albümdeki diğer şarkılara kıyasla daha düşük tempolu ve önceki iki şarkı gibi bir agresif trash metal şarkısındansa daha yumuşak bir şarkı. Yine de özellikle şarkının son 40 saniyesindeki Paolo Gregoletto’nun müthiş bas tapping’iyle ve sonrasındaki geri dönüşle ben oldukça beğendim.
“A Crisis Of Revelation”’da Alex Bent davul girişiyle tempo ve agresifliği tekrar yükseltiyor. Heafy yine sert vokallerle başlayıp bi anda yumuşak, clean vokallerle melodik bir nakarata geçiyor. Tam olarak 2005 “Ascendancy” albümünden çıkmış bir şarkı gibi, özellikle gitar rifflerinin bazıları “Ascendancy” parçasına çok benzer.
Gelelim “The Shadow Of The Abattoir”’e. Şarkının giriş kısmındaki melodiyi duyduğum an aklıma direkt Iron Maiden geldi tabii ki. Sanki Maiden’ın “Dance Of Death” albümünden bir şarkı girişiymiş gibi destansı bir havası var. Hatta şarkının kapanışında da yine başa dönülse tam olacakmış. Genel olarak hem sözler hem de enstrümantal açıdan şarkının karanlık bir ölüm teması var zaten. İlk yarısı yavaş, sakin ve clean ağırlıklı ilerlerken yaklaşık 3.dakikadan sonra tempo tekrar yükseliyor ve 4 dakika boyunca devam eden agresif bir trash metal şarkısına dönüşüyor. 7 dakika 11 saniyeyle albümün en uzun şarkılarından biri, benim de albümdeki favori şarkım.
“No Way Back Just Through”, yüksek tempolu, biraz basit gibi gelse de akılda kalıcı nakarata sahip başka bir şarkı.
Albümün en uzun şarkısı “Fall Into Your Hands” nakaratı dışında yine son derece agresif. Ana gitar riffleri tam metalcore- melodik death metal odaklı. 4.dakika civarı breakdown ile beraber giren albümdeki en duygusal denebilecek gitar sololarından birine sahip. Şarkı son 45 saniyesinde de güzel bir senfonik kapanış yapıyor.
Sondan bir önceki parça “From Dawn to Decadence” sanki daha soft bir şarkıymış gibi düşündüren bir girişten sonra başlayan sert vokaller ve hızlanan davullarla tam gaz devam ediyor.
“The Phalanx”, aslında 2008 “Shogun” albümü döneminde demosu yazılmış ancak daha sonra dönüştürülerek kendine bu albümde yer bulmuş bir şarkı. Girişiyle Metallica’yı andırsa da çok geçmeden bu durum değişiyor ve Ihsahn tarafından yapılmış orkestrasyon düzenlemeleri, bir sürü yeni ve eski riffleriyle albüme epik bir kapanış yapıyor.
Son olarak da albüm kapağından bahsedelim. Heafy’nin de dediği gibi önemli bir müzenin duvarında görebileceğimiz bir Rönesans dönemi eseri havasında bir albüm kapağı görüntüsü yaratmışlar. Böylece albümü gördüğünüz ilk andan itibaren Trivium’un yarattığı hikâyenin içine adımınızı atmış oluyorsunuz.