Bastard!!: Heavy Metal Sevenler İçin Büyülü Bir Kaos
15 Eylül 2024İnceleme: “Archspire – Bleed the Future”
6 Ekim 2024Öyle bir grup düşünün ki, asıl kurucularından kimsenin kalmadığı, şu anki elemanların üçüncü kuşağı oluşturduğu, her albümle popülerliği artmış ve metal müzik evrim ağacının doğrudan karşılığı olan In Flames, dün akşam 12 yıl aradan sonra yeniden ülkemizde, aynı yerde sahnedeydi. Yılların süpürüp götürdüğü elemanlardan sadece grubun 1995’ten beri beyni olan ikili, Anders Friden ve Björn Gelotte’nin sahnede olması, içimde buruk bir heyecanla In Flames’i izlememe neden oldu. Sonradan katılan elemanları ne kadar yetenekli olsalar da, nedense ben kabullenemedim.
Her neyse, öncelikle ön gruptan bahsetmek istiyorum. Temor, Yunanlı Melodik Death/Black metal yapan bir grup. Türdaşlarından tek farkı, Halldorophone denilen viyolonsel benzeri bir enstrüman çalan bir üyelerinin olması. Bu enstrüman, müziklerine biraz derinlik kazandırıyor ama çok da ön planda değil, yani gruba özgün bir tarz katacak kadar değil. Yaptıkları müzik, biraz In Flames’in Whoracle dönemini andırıyor, ama sadece andırıyor, yanlış anlaşılmasın. Grup, sahnede oldukça enerjik ve yerinde duramayan bir vokaliste sahip. Bir saatlik bir performans sergilediler ve bu süreyi iyi değerlendirdiler. Özellikle sahne önü seyircisi grubu oldukça sevdi. Temor’un, bana göre bizim gruplarımızdan herhangi bir fazlası yoktu. Murder King ya da Soul Sacrifice bence çok daha iyi bir ön grup olurdu.
Saatler 22:08’i gösterdiğinde sabırsızlıkla beklediğimiz grubun giriş jeneriği çalmaya başlamıştı. Cloud Connected ile ortam adeta yıkıldı. Özlemiştik, çünkü adamlarla görüşmeyeli dile kolay, 12 yıl olmuştu. Binlerce insan, hep bir ağızdan nakarata eşlik ediyordu. Ses düzeni gayet iyiydi ama bana ve birçok dinleyiciye göre ses seviyesi böyle bir konser için kısık geldi. Playlist, bence çok dengeli yapılmıştı. Bu arada Anders ve Björn, sahnede In Flames’in patronları olduklarını gösteriyorlardı. Mesela, bir örnek vermek gerekirse, Amerikalı mükemmel yetenek Chris Broderick resmen hiç solo çalmadı. Tamam, bütün soloları Björn yazmış olabilir ama aranızda paylaşın kardeşim! Fakat Chris, sahnede grubun en hareketli adamıydı diyebiliriz, gerçekten çok enerjik bir eleman.
2005 Rock Republic, 2011 Gold Fest ve 2012 Sonic Sphere’de izlediğim grup sürekli değişim geçirse de bir şekilde In Flames ruhunu yaşatabiliyor ve enerjisini seyirciye harika bir şekilde yansıtabiliyor.
In Flames, tarzındaki evrim nedeniyle şu an 15 ile 50 yaş arasındaki dinleyici kitlesine rahatlıkla hitap edebilen bir grup haline geldi. Bunu dün akşam yanımdaki insanların yaş grubu çeşitliliğinden net bir şekilde görebildim. Mesela, Food for the Gods çalarken benim gibi kırk yaş grubu ortalığı yıkarken, In the Dark gibi yeni şarkılarda biz dinlenirken, yirmili yaşlardaki arkadaşlarımız coştular. Ama tabii ki Only for the Weak çalarken hep beraber delirdik. Anders, seyirciyle konuşmayı seven bir vokalist. Şarkı aralarındaki konuşmalarıyla grubuna dinlenme fırsatı sunuyor. Only for the Weak’ten önceki konuşmasında, “Türkiye’ye gelmek için bir daha 12 lanet yıl beklemeyeceğiz, söz veriyorum,” dedi. Hepimiz duyduk! Ayrıca kendisi, aşkın ve saygının çok önemli olduğuna dair kısa bir konuşma da yaptı.
My Sweet Shadow çalmaya başladığında her güzel gecenin bir sonu vardır dedirten anlar gelmişti. Parça bittikten sonra ben en az üç şarkılık bir bis bekledim açıkçası, ama In Flames hepimize teşekkür edip sahneyi terk etti. Abicim, sen bizi 12 sene bekletiyorsun, “Gelemedik, özür dileriz,” diyorsun; üç parça daha çalsan da bizi mutlu etsen olmaz mı? Ama nerde, evin yolunu tuttuk.
Bir de konser alanında, özellikle erkekler için WC sayısı yeterli değil. Taşınabilir WC’ler koyulmuş ama aydınlatmaları yok. İkinci bir konu da metal camiası duyarlıdır, çevreyi korur. Belki yeterli geri dönüşüm kutuları koyarsanız binlerce bardağı yere atmak zorunda kalmayız.
Küçük olumsuzluklara rağmen, In Flames konseri mükemmeldi. Mutlu bir akşam geçirerek evimize döndük. Daha güzel konserlerde görüşmek dileğiyle…
Zafer AYAZ