
Röportaj: Ozan Tunç (Diabolical Raw)
24 Aralık 2024
Konser İncelemesi: Persefone (2025, IF Beşiktaş)
29 Ocak 2025Persefone Türkiye’de!
Herkese selam! Bugün, Andorra’lı progresif metal grubu Persefone’un bateristi Bobby ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Konuştuklarımız arasında grubun müziği, yaklaşan Türkiye konserleri ve tabii ki yemekler de vardı!
“En güzel yemekleri yemek istiyorum!” — Bobby
Öncelikle Persefone’u tanımayanlar için, kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Bobby: Biz Andorra’dan çıkan bir metal grubuyuz ve tam 20 yıldır birlikteyiz. Müziğe etiket koymayı pek sevmem, ama metal diyebiliriz. Müzik yapıyoruz, hepsi bu. Her ögeyi tek tek saymayı veya kategorize etmeyi pek tercih etmiyorum ama dinlediğinizde çok farklı şeyler keşfedebilirsiniz. Senfonik, death, progresif, spiritüel… her şeyden biraz, ama aynı zamanda hepsi değil.
Peki, insanlar sizi “Andorra’nın en büyük kültürel markası” olarak tanımlıyor. Sizin ülkedeki insanlar Persefone’a nasıl bakıyor?
Bobby: Andorra küçük bir yer, nüfusu 80 bin civarında. İnsanlar birbirini tanımıyor ama herkes her şeyi duyuyor. Grubumuzun varlığını biliyorlar ama çoğu umursamıyor. Konserlerimiz ve albümlerimiz hakkında bilgileri olsa da, projenin büyüklüğünü tam anlamıyorlar. Bir gün Carlos market alışverişi yaparken bir kadın, “Sen gitar çalan adamsın, değil mi?” diyor. Carlos da, “Evet, evet” diyor. Kadın, “Müziğinizi sevmiyorum ama fena değilsiniz” demiş. Carlos da, “Tamam, teşekkürler” demiş. Yani böyle bir şey işte.
Lingua Ignota: Part I’i bu yıl yayınladınız. Lingua Ignota nasıl ortaya çıktı ve bu serinin kaç albümü ya da EP’si olacak?
Bobby: Geçen yıl vokalistimiz Marc, ailesine vakit ayırmak ve yeni bir işe odaklanmak için grubu bırakmaya karar verdi. Yerine Madrid’den Daniel’i aldık ve onu tanıtmak için bir bu EP’yi çıkarmaya karar verdik. EP, yeni kadromuzu tanıtmak ve canlı performansları sergilemek için iyi bir fırsat oldu. Sonraki planlarımız arasında, Andorra’da orkestrayla kaydettiğimiz bir konserin live albümünü ve DVD/Blu-ray olarak yayımlamak var. Ayrıca yeni albümümüz Lingua Ignota Part 2 olmayacak, belki farklı bir projeyle devam ederiz.
Bizi Andorra’daki bu özel geccenin kulisine götürüp anlatır mısın, orkestrayla birlikte performansınız nasıldı?
Bobby: Grubun yıldönümünü kutladık, eski albümlerden parçalar çaldık ve konser, bir Persefone hikayesi gibiydi. Konserden sadece iki hafta önce Çin’den döndük ve orkestrayla sadece iki prova yapabildik. Bu bizim için büyük bir stres kaynağıydı. Aramızda büyük bir kültür farkı vardı, onlar klasik müzisyenler, biz metalciyiz. Son şarkıda çok ağladım ve her şeyin ne kadar muazzam olduğunu düşündüm. David Castillo da oradaydı. Castillo, Opeth, Katatonia, Sepultura, Leprous gibi grupları kaydetmiş bir isim. Ve Andorra’daydı, herkes “Ne oluyor burada?” der gibiydi. Ayrıca Andorra’daki tüm politik isimler de gösterideydi; kültür bakanı, Andorra başkanı… Her şey gerçeküstüydü. Umarım bir daha böyle bir şey yapmayız.
The Equable müzik videosunda mors kodu kullanımı güzel bir dokunuş olmuş. Ritimlerde de gizli mesajlar var mı? Ya da dinleyicilerin keşfedeceği başka gizli katmanlar?
Bobby: Bu fikir gitaristimiz Filipe’den geldi. Filipe aynı zamanda tasarımcı ve illüstratör, videoyu da o yarattı. Lingua Ignota üzerine konuşurken, bunun herkesin anlayabileceği ama kimsenin konuşmadığı bir dil gibi olduğunu düşündük. Daha çok varlıklar arasında kelimeler olmadan bir bağ gibiydi. Filipe belki de gizli mesajlar falan eklemiştir, çünkü o biraz garip bir tip.
Lingua Ignota’yı ilk duyurduğunuzda sanmıştım ki Persefone’a özel bir dil yarattınız. Ve biz de işte oradaki mesajları çözmeye çalışacağız falan. Peki siz hiç kendinize özel bir dil oluşturmayı düşündünüz mü? Tolkien gibi…
Bobby: Wow 🙂 Hayır, Tolkien’in büyük fanları olsak da… Zaten sadece müzik yapmak bile başlı başına zor bir iş. Yeni bir dil yaratmak yerine, bazen bir insanla aynı frekansta olmak yeterli. Evet bu belki bir “dil” değil, ama neyi kastettiğimi anlıyorsun.
Biraz da Paul Masvidal ile yaptığınız iş birliğinden bahsetmek istiyorum. Bence sizin fikirleriniz, hayat görüşleriniz biraz benzer. Bu iş birliği nasıl oldu?
Bobby: Paul ve Cynic’e yıllardır büyük hayranız. Bu iş birliği bizim için bir hayaldi. “Living Waves” üzerinde çalışırken, “Bu şarkıyı söyleyecek kişi kesinlikle Paul olmalı” dedik ama cevap alıp alamayacağımızı bilemedik. Yine de e-postayı gönderdik ve Paul çok nazik bir şekilde yanıt verdi. Şarkının sözlerinin bir kısmını yazdı, konsepti anlattık ve stilde bazı değişiklikler yaptı. Gitar solosunu çaldı, her şeyle ilgilendi. Bayağı bizimle birlikte şarkı yazıyordu aslında. O anı çok özel hissettik, çünkü albümün introsunda bile Paul vardı.
Peki, gelecekteki parçalarınızda daha fazla iş birliği görecek miyiz? Paul ile ya da başka müzisyenlerle?
Bobby: Paul’le bir işbirliği inanılmaz olurdu. “Bir şarkı değil, Paul’le tam bir EP yapmalıyız” diye düşündük. Ama hiç sormadık çünkü herkes kendi işleriyle meşgul.
Sonraki albümler için işbirlikleri olabilir, ama şu anda kimseye e-posta atmadık. Biz müziğimize konuk sanatçılar eklemeyi seviyoruz. Hatta konuk listemiz bile var, Noel Baba’nın hediyeleri dağıtması gibi! Turneye çıktığımızdan beri epey bağlantı kurduk, belki bir gün “Hadi şimdi Metallica’dan James Hetfield’ı arıyorum!” deriz 😀
Cynic’in ardından siz de Türkiye’desiniz. Peki siz burada çalmak konusunda ne hissediyorsunuz?
Bobby: Ankara ve İstanbul’da çalmak için sabırsızlanıyorum! Uzun zamandır çalmak istediğim yerlerdi. Türkiye’deki konserlerin uzmanı değilim ama gördüğüm kadarıyla orada oldukça fazla metal konseri oluyor ve insanların metale olan sevgisi gerçekten dikkat çekici. Ayrıca, zil şirketim Türkiye merkezli olduğu için buraya özel bir bağım da var. İstanbul Agop adlı bir şirketle çalışıyorum. Cuma öğleden sonra varıp ertesi gün sahne alacağız, sadece birkaç saatimiz olacak gezmek için. Ama yine de harika olacağını düşünüyorum.
Açılışınızı Alkera yapacak. Daha önce dinleme fırsatın oldu mu?
Bobby: Dürüst olmak gerekirse, müziklerini çok fazla dinleyemedim, o yüzden net bir fikir belirtmem zor. Ama şunu söyleyebilirim; müzik yapmaya, konser vermeye ve videolar üretmeye çalışan her grup kesinlikle takdiri hak ediyor. Günümüzde öne çıkmak, bir şeyler kaydetmek ve bunu duyurmak gerçekten zor işler, bu yüzden en azından saygıyı hak ediyorlar.
Küçük bir ülke olan Andorra’dan çıkıp dünya çapında metal hayranlarına ulaşmak gerçekten inanılmaz bir şey. Persefone’u metal sahnesinde öne çıkaran en önemli faktör neydi sizce? Ve müzikal yolculuğa başladığınızda tam olarak nereye gitmek istediğinize dair net bir fikriniz var mıydı?
Bobby: Grup kurulduğunda ben henüz dahil değildim, ama çocukları yıllardır tanıyorum. Carlos’un büyük hayalleri vardı; “Albüm kaydedeceğiz, dünyayı turlayacağız, Japonya’da çalacağız, Wacken’da sahne alacağız!” gibi cümleler kuruyordu. Gerçekten de söylediği her şeyi gerçekleştirdiler. Gruba katılmadan önce, Persefone’un ilk defa Andorra dışındaki bir festivale, Almanya’ya gittiğini hatırlıyorum. Her şey yeni ve belirsizdi, masrafları kimse sormadı, festivalde çadırda uyuduk. Şu an dışarıdan her şey yolunda gibi görünebilir ama buraya gelmek için yıllarca çok çaba harcadık.
Peki Persefone’un müzik ve sözlerle aktarmak istediği ana mesaj ne?
Bobby: Bu zor bir soru. Sözler genellikle spiritüellik ve kendini tanıma etrafında dönüyor. Yani, anlatmak istediğimiz şey her dinleyici için farklı bir anlam kazanıyor. Şimdi bu biraz ‘yeni çağ’ havasında gibi görünebilir ama bence asıl mesele sevgi. Sevgi mesajını sürekli yaymaya çalışıyoruz çünkü dünyada zaten fazlasıyla nefret var. Son birkaç albümümüz farklı mesajlar içeriyor gibi görünse de aslında hepsi özünde aynı konuları işliyor.
Son olarak, konserden önce bizlere neler söylemek istersin?
Bobby: En güzel yemekleri yemek istiyorum! Arkadaşlarım Onur ve Sinan kebaplardan bahsetti, mekanın etrafında mutlaka denememiz lazımmış. Sonra, ‘meze’ diye bir şeyden bahsettiler ama adından emin değilim. Bir yandan içerken, bir yandan küçük porsiyonlarda yemekler yiyormuşsun. Bir de “Karaköy Güllüoğlu” diye bir yer işaretlemişim haritada. Baklava falan tüm tatlılar varmış. İşte buraya gitmek istiyorum!
Zaman ayırıp sorularımı cevapladığın için çok teşekkürler. Seninle tanışmak harikaydı.
Bobby: Ben teşekkür ederim. Tanıştığıma çok memnun oldum. Kendine iyi bak. Konserde görüşmek üzere!